DUYURULAR

Dernek Başkanımız Yard. Doç Dr. Ramazan ARITÜRK’ün Genç Dergi Haziran sayısında yayınlanan “Gana’da Bir Ezan Yükselecek”

Dernek Başkanımız Yard. Doç Dr. Ramazan ARITÜRK’ün Genç Dergi Haziran sayısında yayınlanan “Gana’da Bir Ezan Yükselecek” - DUYURULAR - Gana Dostuk ve Yardımlaşma Derneği

GANA'dan Bir Ezan Yükselecek

Yard. Doç. Dr. Ramazan ARITÜRK

Yıl 2011. Gana’nın başkenti Accra'da olağan günlerin dışında, sabahın çok erken saatlerinden beri kadını, erkeği, çoluk çocuğu ile tatlı, heyecanlı ve coşkulu bir koşuşturmaca yaşanıyordu. İstanbul'dan gelen ve 15 kişiden oluşan grup kalabalığın içinde aynı yönde yol almaya başlamışlardı. Bir süre sonra Kurban Bayramı Namazı’nın kılınacağı alana gelindiğinde mahşeri bir kalabalık vardı ama ufukta bir cami görünmüyordu. Mustafa Bey sevinç dolu topluluğun aksine gördüğü manzaraya bakarak gözleri buğulanmış, hüzünlü bir sesle Ramazan Bey’e sordu:

“Cami Nerede? Neden bu insanlar, beyinleri kaynatan güneşin altında, toz toprak, uçuşan naylon poşetler içerisinde Bayram Namazı kılıyor? Bunların Bayram Namazı kılacakları camileri yok mu? Burası, bu ülkenin başkenti değil mi? Bu yerde iki milyon Müslüman yaşıyor. Bu nasıl olur?"

Bu soru karşısında, Afrika’da ilk kez bayram namazı kılacak olmanın heyecanını yaşayan grubun gönül dünyasındaki bahar sevinci hüzne dönüşüverdi. Grubun başkanı Ramazan Bey cevap vermeye hazırlanırken boğazı düğümlendi, gözleri buğulandı ağlamamak için kendini zor tuttu. Dili damağı kurumuş, yüzü hazan olmuş bir şekilde bu ağır soruya yavaş bir eda ile cevap verdi. Başkent Accra’da bayram namazı kılacak kadar büyük cami olmadığını, olan bazı camilerin de son derece basit yapılardan, barakalardan oluştuğunu, devletten izin alarak hiçbir sosyal tesisin olmadığı bu alanda, namaz kılmak durumunda kaldıklarını izah edebildi.

Tekbirler yükseldi. Cemaatten bazılarının tekbirlerle birlikte defler çalarak tekbirlere iştirak ettikleri görüldü. Binlerce insanın hep bir ağızdan yüksek sesle tekbirler getirmesi ile hüzünlü hava kendini bayramın ruhuna terk etti. Namazı Gana’nın Diyanet İşleri Başkanı, 90 yaşını aşmış uzun boylu, ince yüzlü, güneşin yaydığı keskin ışıklarını gölgede bırakarak nur saçan Ticani Postnişi de olan Şeyh Osman Nuhi Şaraboti kıldırdı. Güneşin yakıcı etkisine karşı bayram rahmeti cemaatin üzerine sağanak sağanak yağmasından olsa gerek kimse bundan etkilenmiyordu. Namaz bitti dualar edildi. Cemaatin ileri gelenleri (onların ifadesi ile halifenin memleketinden gelen toplulukla) musafaha yapmak için bir birini eziyorlardı. Yüz yıldır bekledikleri ama habersiz gelen misafirlerini aralarına aldılar, bazıları Türkiye’nin adını duyduğunda sevinç ile tekbirler getirdiler, dua ettiler, ağladılar, Anadolu’ya selam söylediler. Beyaz bir Müslümana dokunmak için uzun sıralar oluşturdular.

Bayram yerinden uzaklaşmamızdan kısa bir süre sonra şehrin ortasında, Başkanlık Sarayı ve havaalanının çok yakınında Müslüman mahallesinin kenarında, tatlı bir yükseltisi olan bir tepede inşaatı yarım kalmış bir bina gördük. Mustafa Bey şehrin ortasında ve şehrin her yerinden görülebilecek tepe üstünde olan bu yeri görünce ellerini açtı: ‘Ya Rab! Bize bu şehirdeki Müslümanların Bayram Namazını kılacakları bir cami yapmayı nasip et’ diye dua etti. Devamla: ‘Ya Rab! Şehrin ortasında kalmış olan, içinde metruk binası olan bu yeri de bize nasip et. Nasip et ki, niyazımızdaki camiyi de buraya yapalım’ diye içten ama ta içten dua ettiği duyuldu. Bu mümtaz topluluk hep bir ağızdan tekbir getirir gibi amin, amin diye bu duaya iştirak etti.

Aramızda bize mihmandarlık eden Türkiye’de okumuş çok güzel Türkçe de konuşan Nasruddin Bey söz alarak malum alanın acıklı hikayesini anlattı, duyduklarımızdan doğan hüzün ile Diyanet İşleri Başkanlığı’na gitmek üzere yola çıktık. Cadde kavramının olmadığı sokaklardan atık suların yol bulduğu, baraka içinde hem ev hem de Başkanlık Binası olarak kullanılan birbirlerine eklenmiş gecekondu topluluğunu bir yerin önünde indik. Mihmandar Nasruddin Bey ‘İşte geldik’ dedi. Burası 10 milyon Müslüman’ın yaşadığı ülkenin Diyanet Reisliği’nin makamı idi. Müslümanlar burada temsil ediliyordu. Yolu olmayan, sokağından evsel atıkların aktığı, her tarafında çöp yığınlarının olduğu bu yerde! Grup bu yeri görünce neden Müslümanların bayram namazını kılacakları camilerinin olmadığını daha iyi anladı. Asında bu yer başka bir acı gerçeği açıklıyordu. Afrika’da ve özelde Gana’da Müslümanların halini, durumunu resmediyordu. Bir tarafta şatafatlar içinde yaşayan körfez Müslümanları bir tarafta açlık ve yoklukta hayatta kalmaya çalışan Afrika Müslümanları. Bu fotoğraf sadece burayı değil aslında dünyadaki bütün Müslümanların özeti gibiydi.

Az sonra Şeyh Osman Nuhi Şaraboti geldi. 90 yaşını aşmış, hayatın, zorluğun, mücadelenin, hüznün, fakirliğin, çaresizliğin bütün renklerini üzerinde taşıyan bu adamın secde makamının günlük ziyaretçisi olan başı ise inancın, imanın ve mücadelenin de heykeli gibi iki omzunun üzerinde mümine yakışır bir vakar ile duruyordu. Çok hoş ve tatlı bir tebessüm ile ‘Hoş Geldiniz’ dedi. Elini öptük, kurban kesmeye geldiğimizi ve fırsat bulursak buralarda Kur’an Kursu, İmam Hatip Lisesi gibi eğitim faaliyetlerinde bulunacağımızı söyledik. Bundan çok memnun olduğunu söyleyerek devam etti; ‘Bizim buralarda okullarımız yok, bunları yapmaya imkânımız ve kadrolarımız da çok yetersiz, okulların büyük bir kısmı misyonerlerin elinde. Buralara giden çocuklarımız Müslüman olarak başladıkları eğitim hayatına dinini şu ya da bu sebepten dolayı değiştirerek okumak için Hıristiyan oluyorlar’ dedi ve gözlerinden iki damla yaş süzüldü.

Yanaklarından düşen damlalar bayram için giydiği anlaşılan yerel kıyafetinin üzerine damladı. Bu arada asıl ziyaret sebebimizi kendisine aktardık. Cami yerinden bahsettik ve bize imkân tanınması halinde bu camiyi yapmak istediğimizi kendisine ilettik. İki omzunun başında heykel gibi duran vakur baş sarsıldı, yüzünde coşkulu bir tebessüm belirdi ve aniden bastıran sağanak yağışı andıran bir şekilde gözyaşı boşalmaya başladı. Ne olduğunu anlamayan bizler de ona katıldık. Şeyh biraz sonra kendisine geldi ve şöyle söyledi; ‘Bu yer eskiden camiydi, yıkıldı. Uzun süre ezansız kaldı, yıllarca uğraşılarımızdan sonra devletten burayı aldık. 13 yıl önce temelini atıp İslam’ın gür sedasının Accra semalarında yankılanması için uğraştık, didindik ama ancak su basman seviyesine gelebildik. Bir yıl önce devlet başkanı beni çağırdı ve bu arazinin boşaltılmasını istedi. Ben de rica ederek süre istedim. Bana bir yıl süre verdi. Bunun üzerine Accra'da bulunan Müslüman ülkelerin büyükelçilerini ziyaret ederek yardım istedim. Ama bütün kapılar yüzümüze kapatıldı. Birçok yere yazılar yazdım ama cevap alamadım. Geceleri teheccüde kalkıp dua ediyorum. Allah’ım! Senin sedanın yükseleceği yerde şimdi çan sesleri yükselmesi için projeler yapılıyor, bu caminin temeline az ya da çok yardımcı olanlar ahirette benden davacı olacaklar. Bu yükü kaldıramıyorum Allah’ım. Bana yardımcılar gönder. Bir dönem ümmetin sahipliğini yapan Osmanlı tarihe karıştı. Ya Rab! Bunların evlatları da mı tarihe karıştı? Hiç mi bu dünyada yaşayanları yok. Bu dünyada yaşayan evlatları varsa bize onları gönder Ya Rabbi. Ancak senin iznin ile onlar bizim makûs talihimizi giderir, onlar İslâm’ın sedasını Accra'da yankılandırır. Allah’ım eğer yardım göndermeyeceksen al da canımı, şu ezanların yerine çanların çalındığını gösterme’ diye dua ettim. Dualarım kabul oldu, Allah sizi bize gönderdi. Biz elimizdeki imkânlarla bu emaneti 17 yıl taşıdık. Şimdi bu emanetin sahibi sizlersiniz. Bundan sonra biz sadece size cemaat olabiliriz dedi. Bütün bir topluluk hüzünden mi sevinçten mi olduğu belli olmayan sebeple katıla katıla ağlıyorlardı.

Bir süre sonra heyet sessizce aldığı emanetin gereğini yapmak üzere yola çıktığında Accra sokakları ve caddeleri ezanın gür sedasının muştusu ile başka bir güzel olmuştu. Yıldızlar o ana şahitlik yapmak üzere sabırsızlıkla bekliyor, ay ise hem bizlere hem Accra'ya hem de yıldızlara müstakbel caminin kubbesinin üzerinden doğmak, minarenin hilali olmak için tebessüm ederek karanlık sokakları bir başka şekilde aydınlatıyordu.